Piramitler ve Yavuz Sultan Selim

Kıymetli dostlarım, bu yazımda dünyanın merak ettiği ama Türklerin çok alakasını cezbetmeyen bir hususu açıklamak gereği duydum. Piramitler. Tarihimizde çok yeri olmayan ve tarihimize yön veren idarecilerimizin de alakadar olmadığı bu hususu sadece ileri görüşlü padişahın araştırdığını yazmak istedim.

Türkler, yaklaşık 664 yıl boyunca Mısır’da hüküm sürmelerine rağmen Mısır piramitlerinin izine yazılı eserlerde pek rastlanmıyor. Fransızlar kaldıkları kısa süre içinde ansiklopedi (Mısır için) hazırlamış ve Fransızca  öğretimini kısa sürede halletmişlerdi.

Napolyon, 19 Mayıs 1798 sabahı Toulon’dan demir alan 600 gemilik Fransız donanması, taşıdığı 40 bin asker ile 1 Temmuz sabahı İskenderiye önlerine ulaştı. Napolyon, askerlerine yol boyunca ‘Mısır’ın halkı Müslüman’dır. İnançlarına ve ádetlerine hürmet edin’ demişti.

Mısır valisi olan Ebubekir Paşa’nın, Fransız işgali karşısında yapacağı pek bir şey yoktu. Mısır, o dönemde resmen Osmanlı toprağı sayılıyordu ama asıl güç zaten ülkeye asırlardan beri hákim olan Memlükler’in elindeydi.

Napolyon’un karaya çıktıktan sonraki ilk işi, gemide hazırlatmış olduğu Arapça bir beyannameyi halka duyurmak oldu. Beyannamede şöyle deniyordu:

‘Kafkas dağlarından ve Gürcistan’dan getirilmiş olan Memlükler, dünyanın en güzel yerini çoktan beridir zulüm altında tutuyorlar. Fakat her şeye kadir olan Allah artık bu hükümdarlığın son bulmasını emretti.

Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere benim buraya gaspedilmiş haklarınızı iade için geldiğimi, Allah’a Memlükler’den daha fazla inandığımı ve Hazreti Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur’an-ı Kerim’e hürmetkár olduğumu söyleyiniz. Nerede verimli arazi, kıymetli elbiseler, güzel esirler ve mükemmel evler varsa, hepsi Memlükler’e ait. Eğer Mısır onların çiftliği ise Allah’ın bunu onlara verdiğine dair tapu senetlerini göstersinler. Allah adildir ve merhametlidir. Bundan böyle herkes idareye ortak olacak ve mutlu şekilde yaşayacak.

Ey şeyhler, imamlar, ve diğer önde gelenler! Halka Fransızlar’ın da hakiki Müslüman olduklarını ve Osmanlılar’ın şevketli padişahı ile her zaman dost bulunduklarını söyleyiniz. Amacımız, padişaha asi olan Memlükler’i ezmektir. Bize hemen destek verecek olanlar müsterih bulunsunlar. Fakat Memlükler’e katılacak olanların vay haline!  Onlar için hiçbir selamet yoktur ve dünyadan izleri silinecektir’.

Halkı yanına çeken Napolyon kısa sürede Memlükler’i mağlup etti ve 22 Temmuz’da Kahire’ye girdi. Mısır artık Fransızlar’ın elindeydi. Napolyon Kahire’de kaldığı sürece sık sık dini törenler yaptırdı ve böylelikle halkın direnişe kalkmamasını sağladı.

Napolyon, Mısırlılar’ı dini propagadayla kandırmıştı. Ama İngilizler Ebubekir limanındaki Fransız donanmasını ani bir baskınla perişan edince işin rengi değişti. Fransızlar’ın anavatanlarıyla irtibatı kesildi. Osmanlılar da bu sırada Fransa’ya karşı silahlı bir koalisyon kurmuşlardı. Mısır’daki güvenliklerini sağlayabilmek için Suriye’yi de ele geçirmeye çalışan Fransız kuvvetleri ise Akka Kalesi’ni kuşattılar ama büyük kayıplar verdiler. Suriye harekatı hezimetle sonuçlandı.

Çaresiz kalan Napolyon, takviye birlikler getirmek bahanesiyle idareyi generallerinden Kleber’e devretti ve 22 Ağustos 1799 gecesi birkaç adamıyla beraber Mısır’dan ayrılıp Fransa’ya döndü. Fransızlar’ın Mısır’da hákimiyetleri ise bir süre daha devam etti ama 1801’de Kahire’den, aynı yılın Ağustos’unda da İskenderiye’den çekilmek zorunda kaldılar. Napolyon Bonapart, İslamiyet’i kullanma teşebbüsünün faydasını çok kısa bir süre görebilmiş ve Mısır seferi tam bir rezalet olmuştu.

    Evet, dile kolay; 1250’de Mısır’da kurulan Türk devleti Memlükler’den Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Türk’ün hüküm sürdüğü topraklarda, böylesi devasa büyüklükteki yapılar için “acaba bunlar nedir? Bir araştıralım.” denmemiştir.  Belki ileride birisi bu piramitlerle ilgili bir şeyler bulacaktır lâkin şu anda elimizde çok az belge vardır Türk/Osmanlı – piramitler ilişkisine dair.

Bu kaynaklardan ikisi hoca Sâdeddin Efendi’nin “Tâcü’t – Tevârîh” adlı eseri ve Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’sidir. Tâcü’t – Tevârîh’in de farklı farklı yazmaları var ve piramit meselesi hepsinde bulunmamaktadır. eser, Osmanlı’nın kuruluşundan Kanunî dönemine kadar bazı bilgiler içerir. Tâcü’t – Tevârîh’te selimnâme diye de bir bölüm vardır Yavuz Sultan Selim’in anlatıldığı.

Yavuz, Ridâniye Muharebesi’yle Memlükler’e son verip Mısır’ı fethettikten sonra vilayeti dolaşırken piramitleri de görür ve hemen vezirlerine emir verir piramitler hakkında mâlumat toplamaları için, ancak oranın halkı dahi bu piramitler hakkında bilgi sahibi değildir. Sadece yaşlı birisi çıkıp ” bunları Firavunlar yaptırmış ” der.

Seyyahımız Evliya Çelebi  “1083 Safer’in 7. günü Mısır’a girip Mısır’ın içini dışını dikkatlice inceleyip hayretler içinde kalıp parmağımı ısırdım.” der, “bu yapıları Ay’a kim inşa etti acep?” diye sorar. Onları devasa büyüklükteki dağlara benzetir, ayrıca Firavunların buradaki hazinelerinden de bahseder ama çalındıklarını söyler. Buradan anlaşılıyor ki çoktan soyulup soğana çevrilmiştir piramitler. Yüz kantar barut bu ihramların (piramitler) altında açılacak lağımlara atılsa ancak yıkılırlar diye ekler ve oranın halkının şuna inandığını söyler. Nil Nehri taşıp da Mısır’ı sel basmasın diye tılsım olarak yapılmıştır piramitler.

Ali Mustafa Efendi’nin 1568’de kaleme almaya başladığı Hâlâtü’l kahire adlı eserinde anlatılanlara göre halk, piramitlerden çekinmektedir.

Bin türlü efsanenin anlatıldığı bu yapıların içine girenlerin lanetlendiğine inanılır!

Doğu dünyası efsaneler üzerinden Mısır piramitleri ile ilgilenirken batı dünyası ise işin ilmî ve tarihî kısmına yönelmiştir. Nitekim 1700’lü yılların sonuna doğru hazırlanıp 1829’da yayımlanmaya başlanan meşhur eser Description de l’Egypte, piramitlerin Avrupalı araştırmacılar tarafından da dikkat çekmesini sağlamıştır. 1798’de Mısır’a sefer düzenleyen Napolyon’un, yanında götürdüğü yaklaşık 20 kişiden oluşan bilim adamı grubu hazırlamıştır bu eseri.
Bu konu bağlamında şu bilgiyi de verelim. İddia odur ki,   Osmanlı döneminde piramitlere “Yusuf Ambarları” söylemektedir. Mısır’da yedi yıllık kıtlık yaşanacağını bilen Hz. Yusuf’un yedi yıllık bolluk zamanında buraları inşa ettirdiğini ve bu piramitlere buğday depolattırdığını söylenir! Osmanlı arşivinde ne de başka bir kaynakta Osmanlı döneminde piramitlere bu ismin verildiğini görmeyiz. İddianın doğru olabilecek tek tarafı Hz. Yusuf döneminde zaten var olan piramitlerin buğday ambarı olarak kullanılmış olabilme ihtimalidir. Yine de Osmanlı’nın bu piramitlere Yusuf ambarları dediğine dair hiçbir bilgi, belge yoktur. Zaten gezip gördüğüm kadarıyla piramitlerin içinin böyle ambar olarak kullanılacak bir tarafı da yok. Bu düşünceyi ileri atanlar belli ki hiç piramitleri görmemiş.

Osmanlı’nın  ve Türklerin piramitlere ilgisi. Muhtemelen çoğu padişahın haberi dahi yoktur bu yapılardan.  -Cennet mekân Yavuz Sultan Selim hariç-. Osmanlı devleti maalesef yeni dünyaya da ilgi duymamış lâkin şöyle düşünebiliriz; Osmanlı gerçekten her şeyi yazıya döken, kayda alan bir devlet anlayışına sahipti. Muhtemelen Yavuz Sultan Selim’in yanında da Şehnâmenüvisler vardı. Böylesi muhteşem yapılarla ilgili bir şeyler yazmamaları neredeyse imkânsız. Eğer kaybolup gitmedilerse bu piramitlerle ilgili kayıtların da bir gün arşivden çıkacağını gün gibi ortadadır.

Kıymetli okurlarım,  burada bir tarihi gerçeği dile getirdim. “Sü uyur düşman uyumaz”  Halâ Libya’da, Suriye’de vs. ne işimiz var zihniyeti  bu yazımızdan sonrada devam ederse “akıntıya kürek çekiyoruz” demektir.

Oysa Allah’ın izni olmadan hiçbir kişinin iman etmesi mümkün değildir. Allah, akıllarını kullanmayanların kalpleri üzerine mânevî pislikler yağdırır. Yunus Sûresi 100. Ayet Tefsiri

                                              (“Şeytan’ın Azizleri” Kitabımdan alıntıdır)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir