NEBİ’NİN SEVGİLİSİ; AZRA

Bir yazı görseli olabilir

 

 

Kitaba Başlarken

Hz. Hatice’nin (Azra’yı ) biyografik romanını yazmama sebep:
Öncelikle, Hz. Hatice’nin Hz. Peygamber ile olan aşkı âlâkamı cezbetti. Bunu düşünürken aynı(Vamık ve Azra) isminde bir halk hikâyesi okudum.
Çok etkilendim. Karakterler farklı olmasına rağmen yaşanılanlar ve duygular benzeşiyordu.
Bu beni ikisi arasında ( Vamık ve Azra ve Azra) benzerlik kurup ilişkilendirmeye ve öykünmeye sevk etti.
Kitabımda, Asr-ı Sadetten bilgiler aktarırken kendimden de duygu dağarcığı ve tertemiz bir aşk hikâyesi nakletmeye (kurgu) gayret gösterdim.
Mevzubahis, Nebî ve Yâri olunca; kelimeleri, tasvir ve duyguları aktarırken son derece titizlik gösterdim.
Çünkü burada kutsallara saygı söz konusudur.
Örnek aldığımsa, Çağrı Filmi ve yönetmeni Mustafa Akad olmuştur.

VÂMIK ve AZRÂ
(Muhabbet-nâme)

Hikâyenin aslı Helenistik dönemde yazılmış (I. yüzyıl) Mètiokhos kai Parthenopè adlı Yunanca mensur bir aşk romanına dayanır.
Bu isimlere ilk defa II. yüzyılda Kıptîce, Yunanca ve Arapça bir papirüste rastlanmış, daha sonra Âsi nehri kıyılarında Daphne’de yapılan kazılarda üstünde Mètiokhos ve Parthenopè adlarının yazılı olduğu, birbiriyle konuşma halindeki bir kadınla bir erkeğin tasvir edildiği II. yüzyıla ait bir mozaik bulunmuş, ayrıca Amerika’ da ortaya çıkan, Zeugma-Belkıs’tan çalınmış bir mozaikte bir seki üstünde sırt sırta oturmuş bir kadınla bir erkeğin tasvirinin üstünde aynı adların yazıldığı görülmüştür.
Mètiokhos ile Parthenopè arasında geçen aşk hikâyesi, milâttan önce VI. yüzyılda Anadolu sahillerinde eskiden İyonya’ya (Ionia) bağlı Sisam (Samos) adasında başlar.
Parthenopè bu adanın hâkimi Akos (Aeaces) oğlu Polycrates’in (m.ö. 537-522) kızı, Mètiokhos ise Krutis adası hükümdarı Mildiates’in oğludur.
Eserin ve kahramanlarının İslâmî edebiyatlardaki versiyonları Vâmık ve Azrâ adını taşır.
Azrâ (delinmemiş inci, bâkire) Parthenopè, Vâmık (âşık) Mètiokhos kelimesinin Arapça’sıdır.
Çeşitli kaynaklarda eserin Yunanca’dan Süryânîce ve Pehlevîce’ye yahut Süryânîce’den Pehlevîce ve Arapça’ya çevrildiğine dair rivayetler varsa da eserin bu dillerden biriyle yazılmış bir nüshasına günümüze kadar rastlanmamıştır.
İranlı tezkirecilerin kaydettiğine göre hikâye ilk defa Sâsânîler’den I. Enûşirvân zamanında (531-579) kaleme alınmış ve bir nüshası Horasan Emîri Abdullah b. Tâhir’e (ö. 230/844) sunulmuştur.
Ancak emîr, ateşperestler tarafından yazıldığı ve Müslümanların Kur’an ve hadis dışında kitap okumamaları gerektiği düşüncesiyle kitabı suya attırmış ve ülkesinde özellikle ateşperestlere ait bütün kitapların yakılarak yok edilmesini emretmiştir. Fakat bu bilgiler ihtiyatla karşılanmalıdır.
Çünkü eser eğer Sâsânîler döneminde yazılsaydı adının Arapça olmaması gerekirdi.
Buradan hareketle eserin İranlılar’ın İslâmiyet’i kabul etmesinden sonra kaleme alındığını kabul etmek daha doğru bir yaklaşımdır.
Bu fikri Devletşah da teyit etmektedir.
İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist’inde Abbâsî Halifesi Me’mûn’un kütüphanesinden sorumlu İran asıllı meşhur mütercim ve şair Sehl b. Hârûn’un (ö. 215/830) eserleri arasında el-Vâmık ve’l-Azrâ adlı bir kitabın varlığını haber vermektedir.
Abdullah b. Tâhir ile Sehl b. Hârûn’un aynı dönemde yaşamaları Abdullah b. Tâhir’e takdim edilen nüshanın bu zata ait olabileceğini düşündürmektedir.
Bugün elde bulunan Vâmık u Azrâ nüshası, Gazneli Mahmud’un meliküşşuarâsı Unsurî’nin (ö. 431/1039-40) “feûlün feûlün feûlün feûl” vezninde yazdığı Farsça bir eserdir.
Ancak günümüze sadece sözlüklerde şevâhid olarak nakledilen birkaç beyti ulaşan eserin bazı bölümleri bir tevafuk sonucu bulunmuştur.
Pakistanlı araştırmacı Muhammed Şefî‘, kendisine hediye edilen el-Kitâbü’l-Muhtaşar min Kitâbi’l-Vakfa dlı bir eserin kapağının iç kısmına üstünde yazılar bulunan eski kâğıtların yapıştırıldığını görmüş, kâğıtları söküp okuduğunda eserin Unsurî’nin Vâmık u Azrâ’sının bölümleri olduğunu anlamıştır.
Muhammed Şefî‘, kayıp olan eserin ele geçirdiği 372 beyitlik kısmını sözlüklerde kaydedilmiş 141 beyitle birleştirerek 513 beyit halinde yayımlamıştır (aş.bk.). Eserin bu bölümünde yer alan Vâmık ve Azrâ dışındaki şahıs adları ile yer adlarının hepsi Yunanca’dır.
Eserin özeti şöyledir:
Krutis adası hükümdarı Mildiates’in oğlu Vâmık üvey annesinin kendisini zehirleyeceğini öğrenince arkadaşı Tûfân ile (Teofanos) birlikte gemiyle Sisam adasına, adanın yöneticisi olan akrabası Akos oğlu Polycrates’in (metinde Filikrat) yanına gider.
Deniz kıyısındaki Hera Tapınağı’nın önünde Polycrates’in kızı Azrâ ile karşılaşır ve iki genç birbirine âşık olur.
Bir süre sonra Azrâ’nın annesi kocasına durumu haber verince Vâmık huzura çıkar.
Hükümdar onu bir dizi sınavdan geçirerek kendisine sarayda bir yer gösterir.
Başka bir gün Vâmık’ın savaş yeteneğini sınamak için onu bu konuda çok mahir olan Azrâ ile karşılaştırmak ister, fakat Vâmık bunu kabul etmez.
Vâmık sarayın bahçesinde dolaşırken Azrâ ile karşılaşır.
Bu arada Vâmık ile Azrâ birbirine yaklaşır, zaman zaman bir araya gelerek içki içerler.
Azrâ’nın hocası Filatos gençlerin buluştuklarını annesine haber verir.
Bir gece Azrâ, Vâmık’ın odasına gidince onu izleyen hocası Azrâ’yı kınayarak olup biteni babasına bildirir. Bunun üzerine Polycrates kızının Vâmık’la görüşmesini yasaklar.
Azrâ buna çok üzülür; annesine Vâmık’tan ayrı kalamayacağını, onunla evlenmediği takdirde kendini öldüreceğini söyler.
Babası da Azrâ’yı Vâmık’a vermeyi kabul eder.
Muhammed Şefî‘in neşrettiği metin burada sona ermektedir.
Hikâyenin geri kalan kısmı, büyük bir ihtimalle Unsurî’nin eserini veya kaynağını gören Ebû Tâhir-i Tarsûsî’nin kaleme aldığı sanılan Dârâbnâme’de şöyle devam eder:
Azrâ’nın annesi ölünce babası kızını Vâmık’la evlendirmekten vazgeçer.
Bu arada adaya saldıran düşmanlar Polycrates’i esir alıp öldürürler.
Ülkeyi ele geçiren hükümdar Vâmık ve Azrâ’yı da yakalatır.
Hükümdar veya yanındakilerden biri Azrâ’ya sahip olmak isteyince Azrâ bunu kabul etmez ve esir olarak satılır; Sakız adası dahil birçok Yunan adasında esir tüccarlarının elinde kalır; neticede Eflâtun’un öğrencisi filozof Hirankalis’in eline geçer.
İki yıl sonra bir gece Azrâ başından geçenleri efendisine anlatıp bir kral kızı olduğunu söyleyince Hirankalis kendisini âzat ederek Vâmık’a götürmeye söz verir.
Azrâ’nın dört yıl süren esaret hayatı mutlu bir şekilde sona erer.
Arap ve Fars edebiyatlarında Vâmık ve Azrâ’nın çoğu günümüze ulaşan ve bir kısmı yayımlanan versiyonları şunlardır: Arapça.
1. Sehl b. Hârûn, Zamanımıza intikal etmeyen eser Muhammed Ali Terbiyet’e göre hikâyenin ilk Arapça versiyonudur ve Farsça çevirilere kaynaklık etmiştir.
2. Bîrûnî (ö. 453/1061 [?]). Kayıp olan bu eser muhtemelen Unsurî’nin Vâmık u Azrâ’sının Arapça çevirisidir.
Farsça.
1. Unsurî (Lahor 1967), I. Kaladze eseri Rusça’ya tercüme ederek açıklamalarla birlikte yeniden neşretmiştir (Mîrâsî ez Mesnevîhâ-yi Unşurî: Epicheskoe nasledie Unsuri, Tbilisi 1983).
2. Fasîhî-yi Cürcânî (XI. yüzyıl). Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada (Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 1213/8, vr. 61-78) bir kısmı tesbit edilmiştir.
3. Emîr-i Ferhârî (XIII. yüzyıl).
4. Katîlî-i Buhârâî (XV. yüzyıl; nşr. Pûrenduht Berûmend ve Mihrengîz Riyâhî, Tahran 1389 hş.).
5. Hüseyn-i Zamîrî-i İsfahânî (ö. 973/1565-66).
6. Ebü’l-Kāsım Esîrî (ö. 982/1574). Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Fâtih, nr. 4141).
7. Muhammed Ali Kısmetî-i Esterâbâdî (XVI. yüzyıl).
8. Hâce Şuayb-ı Cûşikânî (XVI. yüzyıl; nşr. Hasan Zülfikārî – Pervîz Aristo, Tahran 1387 hş., Unsurî’nin eseriyle birlikte). 9. Ya‘kūb b. Mîr Hasan Sarfî-i Keşmîrî (ö. 1003/1594-95; Leknev 1307/1889).
10. Nev‘î-yi Habûşânî (ö. 1019/1610; Bombay 1889).
11. Sulhî (XVII. yüzyıl).
12. Âkā Mirzâ İbrâhim Zahîr-i Kirmânî (XVII. yüzyıl; Tahran 1303 hş.; Meşhed 1370 hş.; nşr. Esedullah Şehriyârî, Meşhed 1386 hş.).
13. İrâdethân-ı Vâzıh (ö. 1128/1716).
14. Mirzâ Muhammed Sâdık-ı Nâmî (ö. 1204/1790; nşr. Rızâ Enzâbînejâd – Gulâmrızâ Tabâtabâî Mecd, Tahran 1381 hş./2002; nşr. Rahmetullah Cebbârî, Tahran 1386 hş.; nşr. Nisrîn Rüstemî-i Tahrânî, Tahran 1389 hş.).
15. Hacı Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî (ö. 1249/1833; şairin diğer bazı eserleriyle birlikte, Şîraz 1324, 1329; nşr. Kâvûs Hasanlî – Kâvûs Rızâyî, Tahran 1382 hş.).
16. Bibliothèque Nationale’de müellifi belli olmayan mensur Vâmık u Azrâ (Blochet, IV, 75).
17. Pencap Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki müellifi meçhul mensur Vâmık u Azrâ (geniş bilgi için bk. Mesnevî-yi Vâmık u Azrâ, neşredenin girişi, s. 3-126).
Bu eserlerde Vâmık ve Azrâ çok değişik ülke padişahlarının çocukları olarak gösterilmiştir.
Ayrıca hikâyede olayların gelişmesi, hikâyede geçen diğer kahramanlar, zaman, mekân ve hikâyenin sonu birbirinden farklıdır.
Eserlerin bazılarında mutlu sona erişilirken bazılarında âşıklar birbirine kavuşamamıştır.
Vâmık, Unsurî’de Krutis adası hükümdarı Miltiades’in oğlu, Lâmiî’nin Türkçe eserinde Çin fağfûru Taymos’un, Cûşikânî’nin kitabında Sâsânî Hükümdarı Flatos’un, Sulhî’nin eserinde bir Arap melikinin, Zahîr’inkinde Sabâ Sultanı Nâsır’ın, Katîlî, Sarfî, Nâmî ve Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî’nin eserlerinde Yemen hükümdarının oğludur.
Azrâ, Unsurî’de Sisam adası hâkimi Polycrates’in kızı, Lâmiî’nin eserinde Gazne sultanının, Cûşikânî’nin eserinde Karluk Hükümdarı Kadir Han’ın, Sulhî’ninkinde Keşmir hükümdarının, Zahîr’inkinde Câbelsâ Hükümdarı Şahbâl b. Salsâl’ın, Katîlî’ninkinde Hicaz hükümdarının, Sarfî’ninkinde Rum kumandanlarından Suheyl’in kızı, Nâmî ve Muhammed Hüseyn-i Şîrâzî’ninkinde bir köylü kızıdır.
Vâmık u Azrâ ilk defa Joseph F. von Hammer-Purgstall tarafından Almanca’ya çevrilmiştir (Wamik und Asra. Das ist der Glühende und die Blühende. Das älteste persische romantische Gedicht, Wien 1833).
Hikâyenin büyük kısmının Farsça ve Yunanca versiyonlarından edisyon kritiğini ve İngilizce’ye çevrisini de Tomas Hägg ve Bo Utas gerçekleştirmiştir (The Virgin and her Lover. Fragments of an Ancient Greek Novel and a Persian Epic Poem, Leiden 2003).

Hamsa 

Hamsa, kelime anlamı bakımından Arapça kökenli olup “beş” manasına gelmektedir. Bu sembol, adına uygun biçimde bir eli ve parmaklarını simgelemektedir. Hamsa; Hristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm ve İslamiyet inancında kendine yer edinmiş bir işarettir. Buna göre, dini bakımdan muska, koruyuculuk ve doğurganlık terimleriyle eşleştirildiği görülmektedir. Sembol hakkında farklı mit ve efsanelerle karşılaşılması mümkündür. Bununla birlikte ortaya çıkışıyla ilgili henüz net bir sonuca varılamamıştır.

Hristiyanlıkta Hamsa, Hz. Meryem ile ilişkilendirilmiştir. Buna göre sembol, Hz. İsa’nın doğumu sırasında annesinin tuttuğu dalın el şeklini almasıyla ortaya çıkmıştır. İslamiyet çevresinde yayılan inanca göreyse Hz. Fatma’nın helva yaptığı bir sırada oluşmuştur.

Hamsa Sembolünün Kullanım Alanları 

Hamsa, genelde yoga seanslarına dahil edilse de dekoratif amaçla kullanılabilen bir semboldür. Fatma’nın Eli olarak da isimlendirilen bu sembol hem aşağı hem de yukarı yönlü kullanılabilmektedir. Bulunduğu ortama türlü etkiler getirdiğine inanılan bu işaretin yönü, ait olduğu kültür çevresinde değişiklik gösterir.

Hamsa Hand Of Fatima Amulet Stok Vektör Sanatı & Hamsa Sembolü'nin Daha  Fazla Görseli - Hamsa Sembolü, Musevilik, Sembol - iStock

Hamsa Hand of Fatima – Diamond Art Club

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir