Türklerde Savaş Sanatı, Diplomasi ve Askeri Strateji

Türkler’in savaş sanatları ve mahareti hakkında en sağlıklı kaynaklardan birisi Kutadgu Bilig’dir.

“Arslan kurtlara baş olursa, kurtların her biri düşmanlarına arslan kesilir. Eğer kurt arslanlara baş olura, o vakit arslanların her biri münferit kurt olurlar.” Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren, Kutlu Bilgi)

11. Yüzyılın başlarındaYusuf Hâs Hâcib tarafından yazılan Kutadgu Bilig, Türk devlet yapısı ve toplum fikrini en yalın ve arı şekilde anlatan eserlerin ilkidir. Bu eser Türklerin ahlâk, siyaset, diplomasi ve hukuk anlayışlarını son derece felsefî bir şekilde, kendine özgü tarzıyla anlatır. Kutadgu Bilig’de savaş, “bilgisiz ve kötülere, anlaşmak istemeyen, adaletsizlik yapan düşmanlara karşı başvurulacak son çare” olarak değerlendirilir. Yusuf Hâs Hâcib bu eserinde savaşa dair fikirlerini sunarken Türklerin savaşla olan ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine oldukça zengin bir perspektiften aktarır. Savaş sanatı Türklerin mesleği olmuştur.

Büyük Hun Hakanı Mete ( Oğuz Kağan) vasiyetnamesini hazırlayıp çocukları Ay, Gün,Yıldız, Dağ, Gök ve Deniz’i çağırttı. Onlara, uzun uzun  nasihatte bulundu.

Evlatlarım ben çok yaş yaşadım, çok savaşlar yaptım. Çok ata bindim. Çok yay gerdim. Çok düşmanımı mağlup ettim. Çok kılıç kullandım ve çok güreştim.  Benim yüzümden, düşmanlarım  ağladı, dostlarım  güldü ” dedi

Yine Türkler’de at kutsaldır. Türkler atı ehlileştiren ilk millettir. Hatta gökten inen ve göğe çıkan kanatlı Ög diye ata isim verilmiştir.

İlk düzenli ordu sistemine Türkler zamanında Mete tarafından kurulan yapıyla geçilmiştir. Ülke, Doğu-batı olmak üzere ikiye ayrılarak yönetilirdi. Buna İkili Teşkilat adı verilirdi. Bu teşkilata göre kutsal merkez Ötügen‘ de hakan bulunur ve ülke hanedan üyelerinin ortak malı sayılırdı. Ülkenin çeşitli yerlerine hanedan mensubu prensler gönderilirdi. Osmanlı da Şehzade denilmiştir. (Sancağa çıkarlardı.)

Türkler, hakanlarına bu vazifenin Gök Tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Bu inanca “Kut” denirdi. Kut anlayışına göre bu görev kan bağıyla soydan soya devam ederdi. Devlet yönetiminde hükümdar eşleri olan Hatunlar da görev alır, kurultay  (toy ) toplantılarına katılır ve elçi kabullerinde bulunurdu.
Devlet yönetiminde hükümdarların yanında boy beylerinden oluşan “Toy” (Kurultay) vardı. Geniş yetkilere sahip olan toya  kurultay da denmiştir. Kurultay, hükümdara danışmanlık yapardı.
Devlet budunların bir yönetim altında birleşmesiyle oluşmuştur.

Devletin görevi; vatanı koruyarak milleti huzur,  barış ve refah  içinde yaşatmayı amaçlayan siyasi bir teşkilattır.
Türkler devlete “il” demişlerdir. “il” kelimesi aynı zamanda barış anlamında da kullanılmıştır.
Devletin varlığını ve barışın sürekliliğini sağlamak için devletin temelini  adalet üzerine oturtulmaya çalışılmıştır.
Hükümdarlar devleti yönetme yetkisini tanrıdan aldıklarına inanırlardı. Kağan veya hükümdarlar hâkimiyeti altına alarak yönettiği bütün insanları adaletli bir yönetim ile huzur, refah ve barış ortamında yaşatmayı görev kabul eder.

Halkın devlet idarecilerinde aradığı birinci özellik adil olmalarıydı.
Devlet yönetiminde hiçbir zaman keyfi bir uygulama yapılmamış ve belirli kurallara göre “töreye” uygun olarak devlet idare edilmiştir.
Devlet’i yöneten kağanlar töreye uymadıklarında Tanrı ve halk nezdinde saygınlığını kaybederek iktidardan uzaklaştırılmıştır.
Baba –Evlat İlişkisi: Türklerde devletin halkla ilişkisi baba-evlat anlayışı şeklinde olmuştur.  Devlet halkın her türlü ihtiyacını karşılayıp sosyal adaleti sağlamakla yükümlüydü. Buna karşılık halk da devlete karşı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek zorundaydı.
Kutsallık
-Halk, yöneticiler tarafından Tanrı’nın emaneti olarak kabul edilmiştir.
-Hükümdarlar, Tanrı adına tahta oturduklarından halka her zaman adil davranmışlardır.
Devleti  Oluşturan Unsurlar:
-Bağımsızlık (oksızlık)
-Halk (millet)
-Ülke (yurt)
-Devlet sistemi (teşkilatlanma)


1-Bağımsızlık:
Bağımsızlık duygusunun oluşması ve gelişmesinin temelinde bozkır kültürü vardır.
Türklerin atlı göçebe hayat tarzını benimsemeleri, özgür bir yapıya sahip olmalarına, dolaysıyla bağımsızlığın milli bir karakteristik özellik hâline gelmesine sebep olmuştur.
Bağımsızlığını yitirmek, esir düşmek, Türk milleti için en büyük felaket olarak görülmüştür. Aynı zamanda Türk devleti ve milleti siyasi istiklal ile birlikte kültür istiklalinin de korunmasına önem vermiştir. I. Göktür yıkıldığında Çin esaretine giren Türkler Kürşat ve arkadaşlarının başkanlığında ayaklanarak Çin sarayını basmışlardır. Yapılan baskında başarısız olmuşlar ve bu uğurda hayatlarını kaybetmişlerdir. Ama Kürşat ve kırk yiğit arkadaşının başlattığı bağımsızlık mücadelesi alevlenmiş ve II. Göktürk Devleti’ni kurarak bağımsızlıklarına yeniden kavuşmuşlardır.2-Halk-millet:
Türklerde devleti yaşatan ve hükümdarı başarılı kılan millettir. Bu yüzden Türk milletinin sahip olduğu değerler Türk kağanları ve devlet adamları tarafından hassasiyetle korunmuştur.
-Halk sınıflara ayrılmamıştır.
-Fertler özel hukuk, ekonomik ve sosyal hürriyet ile özel mülkiyet hakkına sahiptir.
-Halk devlet için değil, devlet halk içindir” anlayışını benimsemişlerdir.
– Halkın mutluluğunu ve refahını sağlamak ve kendini halka sevdirmek hükümdarın görevleri arasındaydı.
-Ülke-(Yurt):
Türklerde devletin sahip olduğu ve halkın üzerinde yaşadığı topraklardır. Ülke, ulus  gibi adlarla da ifade edilen yurt, vatan  kavramı gibi kutsal bir anlam taşımıştır. Ülke siyasi bağımsızlıkla birlikte düşünülmüştür.
Türkler özgür olarak yaşadıkları ve hükümranlık haklarını tam olarak kullandıkları sınırlarla ayrılan topraklar yurt olarak tanımlamışlardır. Yurdun sınırları devlet gücüyle birlikte genişleyip daralmıştır.
Türk hükümdarları vatan toprağını korumayı ve savunmayı kendilerine başlıca görev edinmiş, şartlar ne olursa olsun bu hususta en küçük bir tavize yanaşmamışlardır.
4-Türkler’de Teşkilatlanma:
Türklerin devlet anlayışında gösterdikleri başarıları; devletin milli varlını koruyan, yaşatan ve geliştiren vazgeçilmez bir kurum olduğunu bilincini taşımışlardır. Bu da medeniyet tarihinde Türklerin önemli katkılarının olduğunu göstermiştir.
Türkler boylar halinde yaşardı ve atlı göçebe kültürünü kendilerine yaşam biçimi olarak benimsemişlerdi. Bu yaşam biçimi nedeniyle her an düşman saldırıları karşısında savaşa hazır olmaları gerekirdi. Bu da Türklere  bir düzen ve disiplin içinde hareket etmelerini zorunlu kılmıştır. Türkler boylar halinde yaşardı ve her boyun bir başkanı vardı. Boy başkanına bey denirdi. Her boy kendi beyinin başkanlığında sosyal, iktisadi idari bir teşkilata sahipti. Boy beyi, boya ait bölgeleri idare eder ve göç sırasında boyun düzen ve disiplinini diğer boylarla ilişkilerini düzenlemekte ve güvenliğini sağlamaktaydılar.
Dağınık halde yaşayan boyları bir araya getirip birleştirmeyi başaran boy beyi kağan olurdu. Daha sonra yeni hükümdar olan kağan devletin teşkilatlandırılmasına geçerdi.  Kağan kendisini destekleyen boy beylerini ve yakınlarını devlet kademesinde görev verirdi. Kurulan yeni devleti hukuken komşu ve diğer ülkelere tanıtmak için elçiler gönderir ve gelen elçileri kabul ederdi.
İlk Türk devletlerinde hükümdarlar merkez yönetimi belirli kurallara göre yönetirlerdi Mesela; Büyük Hun Devleti, orta, doğu ve batı olmak üzere üçlü” devlet düzenine göre teşkilatlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; Orta’da Hun Hükümdarı Mete, doğuda veliahtlar, batıda ise Kağan , Mete Han’ın  akrabaları ile soylu Hun prensleri oturmuştur. Göktürk’lerde ise devlet, doğu ve batı olmak üzere ikili teşkilat ile idare edilmiştir. Doğuda büyük kağan bulunur, batıda ise yabgu  ünvanıyla kağana bağlı olarak hanedan soyundan birisi atanırdı. Uygurlar da devlet yönetiminde Göktürkleri örnek almışlardır.
ESKİ TÜRKLER’DE ORDU:
Türkler’de Hazarlar hariç ücretli asker yoktu. Halk içinde kadın erkek ayrımı yapılmaksızın hemen her Türk, iyi bir asker ve her an savaşa hazır durumdaydı. Bu yüzden Tük milleti için Ordu-Millet deyimi kullanılmıştır.

Askerlik özel bir meslek sayılmaz ve paralı askerler bulunmazdı. Hayat tarzları o zamanın şartlarında Türklerin asker bir millet olmasını sağlamıştır. Savaş zamanında kadın-erkek eli silah tutan herkes askerdir.
Türk ordu teşkilatının temeli olan Onluk Sistem Mete Han tarafından kurulmuştur. Bu sistem Türk devlet teşkilatına da etki etmiş ve idarede kolaylık sağlamıştır. Aynı zamanda Türkler dört  nala at üzerinde, dört ayrı yönde isabetli ok atmada filhakika mahir ve iyi kement atarlardı.

Türk orduları her çağın tekniğine uygun en etkili silahlar ile donatılmışlardır. Çift kavisli yaylar ve Mete’nin icat ettiği ıslık çalan oklar o dönem kullanılan en etkili silahlardı. Üç tarafında delik bulunan bu oklar, atıldığında rüzgârın etkisiyle ses çıkarır ve düşmana korku salardı. Yakın dövüşte mızrak, kargı, süngü, kılıç kullanırlardı. Türk savaşçılarının çeşitli savunma silahları da vardı. Bunların başında kalkan, zırh ve tolga geliyordu.

Türk ordusu atlı birliklerden oluşur ve silah olarak genelde ok ve yay kullanılırdı.

Türklerin en yaygın savaş taktiği ani baskınlar şeklinde gerçekleşen “Turan Hilal Taktiği”dir.
Türk ordu teşkilatı Çin, Moğol, Roma, Bizans ve Ruslar ordularını da etkilemiştir. Romalılar orduda onlu sistemini, tüm Batı’da ceket ve pantolon giymeyi Türklerden öğrendiler. Avrupa’da üzengi kullanımını Avarlardan öğrendiler. Cengiz Han onluk sistemi Türklerden öğrendi. Süvari tekniğini Türklerden öğrenen Çinliler Türk süvari kıyafeti olan ceket, pantolon ve çizme kullanmaya başladı. Yine et konservesini (pastırma) de Avrupalılar ve Çinliler, Türklerden öğrenmişlerdir.

Türk Ordusu’nun Yapısı

-Türk ordusu ücretli değildi.
-Türk orduları daimiydi.
-Her kadın ve erkek asker sayılırdı.
-Her an savaşa hazırlıklı olurlardı.
 -Türk ordusunun temeli atlı askerlerden  (sipahilerden) oluşurdu

D E V L E T   Y Ö N E T İ M İ
Büyük Hun Devleti orta, doğu ve batı olmak üzere üçlü devlet düzenine göre devlet yönetilmiştir. Ortada Hun hükümdarı Mete, doğuda veliahtlar, batıda ise Mete’nin akrabaları ile soylu Hun prensleri yer almıştır.
G(K)ök Türkler ve Uygurlar’da; devlet “doğu” ve “batı” olmak üzere “ikili teşkilat” ile idare edilmiştir. Doğuda büyük kağan  batıda yabgu unvanıyla kağana bağlı olarak hanedan üyeleri yer almıştır.

TÜRKLER’DE Merkezi Yönetim

-Kağan
-Ayukı (hükümet)
-Kurultay (meclis) dan oluşmaktadır.

KAĞAN (HÜKÜMDAR-HAKAN):

Türklerde Hakimiyet ve Hükümdarlık Alametleri

Türklerde hükümdarlık alametleri olarak aşağıdaki sembol ve armaları kullanmışlardır.
-Otağ: hakan çadırı
rgin: taht
-Tuğ: sancak
-Davul
-Dotuz: sorguç
-Kılıç,
-Yay
-Kama,
-Berge:Kamçı

Eski Türkler Hükümdarlarında Başlıca Aradıkları Vasıflar:  
Eski Türklerde hükümdar, devletin ve toplumun geleceğini tayin etmemesi nedeniyle bazı özel nitelikleri olması gerekirdi. Bunların başında cesaret, kahramanlık, bilgili ve erdemli olmak geliyordu.
Hükümdarlık Tanrı bağışı olarak kabul edilir ve bundan dolayı Gök Türk Kitabeleri’nde; kut, ülüg, küç olarak ifade edilmiştir.

Tigin: Türk kağanının oğulları tigin ünvanı ile anılırdı. Tiginlerin her birine devlet teşkilatının en yüksek kademesinde görevler verilir, idari ve askeri alanda tecrübe kazanması amacıyla emrine birlik (tümen) verilirdi.
Şad: Sınır boylarında doğrudan doğruya kağana bağlı askeri birliklerin başında bulunan komutana “Şad” denilmiştir.
Böri (Kurt) : Kök Türk kağanlarının bahadırlardan seçilmiş özel bir muhafız birliği bulunmaktaydı. Bu muhafız birliğinin askerlerine böri (kurt) denirdi.
Yelme: Savaş zamanında düşman ordusunun durumunu öğrenmek için yelme denilen keşif kolu gönderilmekteydi.
İltebet- Erkin: yüksek devlet memuru, idareci
Kül Erkin: oğuzlarda hükümdar
apa tarkan/tarkan/baga tarkan/buyruk: bakan, nazır, komutan
İnanç/İnal/Ataman: tigin eğitmeni
Tudun: vergi memuru
Tutuk: askeri vali
Bitikçi: kâtip
Emçi- Otaçı: tabip
Subaşı: ordu komutanı
Agıçı: hazinedar
Tamgaçı (tuğracı): muhürdar.

Sonuç Olarak:

Türkler’in Savaş Stratejileri

Eski Türkler genellikle savaş taktiğinin iki önemli özelliği “Sahte Ricat” (sahte çekilme), ve “Pusu” dur. Bu taktiğe Turan Bozkır Hilal Taktiği denilmiştir.  Ordu; merkez, sağ ve sol kanatlardan oluşurdu. Sağ ve sol kanat pusuda bekler. Merkez kuvvetler düşmana ani bir saldırı yapar ve geri çekilerek düşmanı pusu kurduklara yere çeker ve pusuda bekleyen kuvvetler ani anda ortaya çıkarak düşman çembere alınarak dört bir yandan saldırırlardı.

Savaşlarda galip gelme sebepleri emir-komuta zincirinin disiplinli olması idi. Saygılarımla

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir