KIRK BİN YILLIK TÜRK’ÜN TARİHİ

Saygıdeğer gönül dostlarım, bu yazımda aşağıda sunmuş olduğum bilgilerle sizin Türklerin tarih bilincine ışık tutmaya çalıştım. Okuyunca, neyi nasıl bildiğiniz ve ne kadar konuya hâkim olduğunuzu anlayacaksınız.

Anadolu’ya 1071’de değil bundan binlerce yıl evvel girmiş ve çeşitli izler bırakmış topluluk…

Yer yüzünün en eski Piktogramları (resim-yazı, 30.000 yıllık) ve Petroglifleri (yazı elementi taşıyan resimler, 15.000 yıllık) orta asya’da bulunmaktadır.
40.000-25.000 öncesinin insanları, taşlar üzerine Piktogramlar ve Petroglifler resmetmişlerdir…

Kazakistan’ın Acısu, Yılanlı, Başbatır, Karatav alanlarında Ögül Ukuslar’ ın eseri olan Tamgalı Taşlar ‘ın bulunduğu galeriler vardır. Başka yerlerde de, ulu-kem, ak idil, Semerkant’ta ve Baykal Gölü’nün civarında bunlara rastlanmıştır.

Bu yerleşim bölgelerinde yaşayanlar sadece taş balta falan yapmak suretiyle değil, kayalar üzerine çizdikleri her resimde “yazı başlangıcı” şekiller kullanarak, Ogül Ukuslar olduklarını ispatlamışlardır.

Bu resim ve yazılar, Orta Asya’nın ilk insanlarından olan Proto Türkler arasındaki böyle yücelmiş kişilerin, bilgilerini taşa dökmelerinin sonucudur.

Fransa’da 30.000-20.000 yıl öncesine ait resimler, keza Afrika’da resimler bulunmasına rağmen, hiç yazıya rastlanmamıştır. Rodezya’da, Cebelitarık’ta, İsviçre’de bulunan resimler de yazı ögesi taşımaz. Hindistan ve Hindiçin’in de de bir Proto-yazı yoktur.

Çok sonraları ortaya çıkan ve M.Ö. 3.000 yılında yaygınlaşan Sümer çivi yazısının kökeni ve Ön-Mısır işaretleri, bu bahsettiğimiz orta Asya resim yazılarına dayanmaktadır.

Amerika kıtasında resimlerde de, bu Avrasya harflerini görmekteyiz. Çin’in Büyük Okyanus kıyılarında kurulan medeniyetin ”Ok Halkı’na” (Türk) ait olduğunu, Moğolistan tarihçileri tespit etmişlerdir. Pre-Çin-Tabgaç dilinin pek çok kelimesi ön Türk kökenlidir.

örneklersek (Birincisi Çince, ikincisi Ön Türkçe):

ç’i= güç—–>içi=güç

vu=yok——->uyuv =yok(var olmama)

ching-c’hi= tohum gücü——>için-içi(bir şeydeki ana güç)

yin-iyim=(iyim on)——>yan-oyıl= (oy-onıl)

Proto-dünya insanının hiçbiri, Orta Asya Ögül Okusları kadar Akınış Çarkı’nın  farkına varmamıştır. Bu halkın resimlerinde Ezoterik bilgi yanında, her şeyi gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirmeyi de görmekteyiz. Güneş, ay, dağlar, yıldızlar, hayvanlar, ağaçlar, hatta boşluk dahi kişi oğlunun hayatını ifade araçlarıdır.

Eğer bir Ögül Okus duvar resminde güneş çizilmiş ise, bu onların güneşe taptıkları anlamına gelmez.
Güneş, tanrı kavramının ana unsurlarından olan enerji gücün en önemli sembolüdür.

Hitit güneşi:

Orta Asya Türk güneşi(Kırgız bayrağı):

Çin mitolojisi güneş figürü:

Kızılderili kültürüne ait güneş figürü:

Bir dağ resmi, manzara olarak çizilmemiştir. dağ, yeryüzünden göklere uzandığı için mukaddes güçlerin sembolüdür.

Ad (nam-isim) kavramı at ile, it (itici uyarıcı güç) kavramı it (köpek) ile anlatılmıştır.
Yani, çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse; yan yana bir insan, bir at, bir kartal resmi varsa, bu büyük bir ihtimalle “bu adamın adı kartaldır”  anlamındadır.

Renklerin kullanılması da öyledir…
Güneş ışığı spektrumda sıra ile kızıl, sarı, yeşil, gök(mavi) ve mor olarak görülür…

Kürtlerin sözüm ona kendilerine mal etmeye çalıştıkları, kırmızı-sarı-yeşil renkler aslında binlerce yıldır,  Türkler tarafından tercih edilen ana renkler olmuştur. Halen de Anadolu Alevileri, Orta Asya Türklerinin giyimlerinde kırmızı-sarı-yeşil veya kırmızı-sarı-mor ön plana çıkar.

Renkler belli bir dalga boyu ile alâkalı olduğu için insanlar üzerinde bâriz etkiler yaratırlar. Bu yüzden hepsinin zaman içinde oluşmuş birer anlamı vardır.

Kızıl: ateş rengi olması dolayısiyle enerji sembolüdür.  Celal ifadesidir… Türkler bir olay karşısındaki menfi heyecanlarını bu yüzden kızmak – kızarmak kelimeleri ile ifade ederler… kızan, kızdırılan cisimde ateş etkisi olduğunu gene bu renkle olan ilişkisinden anlarız.
Domatesin, elmanın kızarması, kızılcık, hep bize bu meyvalarda enerji kaynağı güneşin etkisini hatırlatır.

Sarı: kızıl ile ifade edilen ateşin solgun halini belirttiği için, sarı renk ölüm ve yitmişlik anlamı taşır… Sararan yapraklar, azalan güneş enerjisinin, soğuğun geldiğinin ve ölümün işaretidir.

Yeşil: Bu renk, ateş ve enerjinin ne yakıcı derece fazla, ne de dondurucu derecede az olduğu, yani tam olarak hayatın oluşmasına imkân tanıyacak oranda olduğunu gösterir… Onun için yeşermek, canlanmak anlamında kullanılır. yeşil, hayat ve varoma demektir.

Mavi: gök rengidir, zaten eski türkler bu adı kullanırdı. Hala da “gök gözlü” dendi mi, mavi göz anlaşılır… gök ise oksijen, yani nefes almamızın amacı demektir. Bu acıdan gök rengi can’a işarettir.

Ak: Işığı olduğu gibi geri iade eden renktir. Çünkü enerjiye, mücadeleye ihtiyacı yoktur… Bu yüzden, saflık, arınmışlık, olgunluk halidir. Ayrıca cennet demektir.

Kara: Işığı tümüyle absorbe eder. Bütün renkleri yutar… Bu bakımdan, gizlilik, kapalı kalmışlık, cehalet ve kötülüğü ifade eder.

türkler bu renkleri, taşıdıkları sembollere uygun olarak binlerce yıl bayraklarında, kilimlerinde, halılarında, çoraplarında, kıyafetlerinde, yazma ve mendillerinde, çok eskilerden kalma semboller ile birlikte kullanmışlar aynı zamanda yönlere de renk isimleri vererek göç yollarını oluşturmuşlardır.

ön türk motifleri taşıyan meksika yerlilerine ait sembol;

Kızılderili kilimi ile Türk kilimi arasındaki benzerlik;

Anadolu Ön Türk, Orta Asya Ön Türk ve Kızılderili kaya resimleri benzerlikleri;

Hitit Geyiği ile Orta Asya Ön Türkleri kaya resimleri;

Altay geyiği;

Roma kartalı;

Bizans kartalı;

Selçuklu kartalı;

Cermen kartalı;

Avar Türkleri bayrağı;

Yunan mitolojik kahramanı  Centaur;

Üzengi sayesinde at üzerinde silah kullandığından dolayı at ile bir bütün halinde düşünülen ve yunan mitolojisinde Centaur’a dönüştürülen İskit savaşçısı;

 

ayrıca; Truvalılara ait ata binen okçu figürü:

Hititlerin kullandığı Sarmat Türklerinin isminin çivi yazısıyla işlendiği Tarkan Demos  Mühürü;

Avrasya bozkır inanışlarına yakın özelliklerini taşıyan Hakkari taşları;

Eskişehir’deki Yazılıkaya;

Erzurum’da bulunan yazıtlarla Orta Asya turfan vadisi yazıtları arasındaki benzerlik.

Anadolu’da kutsal ana figürü, Orta Asya şaman kadınları figürünün birebir aynısıdır.

Sakalara ait bir Şaman figürü;

Van ve Hakkari’deki  Tir-i Şin Yaylasında bulunan 35.000 kaya resminden sadece biri;

Orhun kitabelerindeki Tamga(damgaların) aynısı figürlerle işlenmiş Hitit figürü;

Bakire Meryem figürünün hemen iki yanında yer alan Türk Tamgaları;

bunlar  ve bunlar gibi yüzlerce örnekten yola çıkarak rahatlıkla diyebiliriz ki “Anadolu’nun dip kültürü Türklere aittir.”

Yalan söyleyen tarih ve tarihçiler utansın. Takdir,  siz kıymetli okurlarımındır.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir