GERÇEK ZENGİN KİMDİR, SİZ GERÇEK ZENGİN MİSİNİZ?

Bu yazımda, mümkün mertebe siz aziz dostlarıma elimizde olan hakiki, parayla ölçülemeyecek kavramları aktarmak istedim. Buyurunuz efendim aşağıdaki yazıma bir göz atarsanız;

Belki zenginliğin dünyanın en varlıklı şehirlerinde oturan ve en zenginler listesinde %10’a giren insanlar gibi yaşamak olduğunu düşünüyorsunuzdur. Kim bilir size göre zenginlik, ihtişamlı bir saray satın alabilmek ya da sürekli lüks tatiller yapabilmektir.

Anlayacağınız gibi “zenginlik” de “mutluluk” gibi subjektif bir kavram. Bununla birlikte zenginliğin herkes için geçerli olan bazı belirtileri bulunuyor. İşte gerçek zengin olduğunuzu gösteren zenginlik belirtileri:

 

ZEGİNLİĞİN PÜF NOKTASI “TASARRUF”

Bu işin kompedanlarından ve otorite sayılan;

Robert Kiyosaki, “Zengin Baba Yoksul Baba” adlı eserinde “Çoğu insan böyle düşünmese de önemli olan ne kadar para kazandığınızdan çok ne kadarını biriktirebildiğinizdir” diyor.

Sadece para ile maddi sorunlarınızı çözemezsiniz, hatta para genelde bu sorunları daha da karmaşık hale getirir. Piyangodan milyonlar kazanıp bir iki senede her şeyini kaybedenleri düşünün.

Örnek: Babı-ı Ali, Cağaloğlu Yokuşu’undaki ayakkabı boyacısı . İki kez “büyük ikramiye” kazandığı halde şimdilerde beş parasız ayakkabı boyamaya devam ediyor. Peki ya 20’li yaşlarda milyonlarca para kazanıp sonra varını yoğunu yitiren profesyonel futbolculara ne demeli?

Kiyosaki para hakkındaki sözlerini şöyle devam ediyor: “Bir anda yüksek miktarda paraya sahip olmak, kusurlarımızı genellikle daha görünebilir hale getirir, bilmediğimiz kötü yönlerimizi ortaya çıkarır. İşte tam da bu yüzden büyük bir mirasa konan ya da piyangoyu tutturan insanların çoğu, içinden çıktığı mali batağa eninde sonunda geri döner.”

Kazandığınızın daha azıyla yaşamayı (kanaat ediyor) biliyorsanız ve para yönetimi konusunda iyiyseniz zenginlik belirtilerinden birine sahipsiniz demektir.

HAYAL ETMEDİKLERİMİZE KAVUŞUYORUZ

Bugün gidip de bir “Ferrari” alacak kadar paranız varsa çoğu kişinin gözünde zengin birisinizdir. Peki diyelim ki şu anda o lüks otomobili almaya gücünüz yetmiyor. Bu yüzden kendinize bir tasarruf hedefi koyuyorsunuz, beş sene boyunca her ay veya her yıl belli bir miktar para artırıyorsunuz, sonra da gidip o aracı alıyorsunuz. Aslına bakarsanız bu durumda da zengin sayılırsınız.

Yapılan birçok araştırmada hep aynı kötü sonuç karşımıza çıkıyor: İnsanlar çok para biriktirmiyorlar. Yukarıda bahsettiğimiz aynı Pew araştırmasına göre araştırmaya katılanların %33’ünün hiç birikimi yok.

EMEKLİLİK GEREKLİ Mİ?

Uzmanlara göre emekli olduktan sonra lüks yaşayabilmek için şu anki gelirinizin en az %70-80’ini kenarı koymanız gerekiyor (Tabii bu oran da tartışmaya açık). Harcamalarınızı azaltıp hayatın daha ucuz olduğu bir yere taşınsanız bile emeklilik kolay değildir çünkü bu süreçte ya geliriniz azdır ya da hiç yoktur.

Bu misale göre Londra’da kazanıp – Sana’da harcamak gerekiyor. Böyle bir durumda mümkün olmadığına göre;

Ülkemizde şu an ortalama emeklilik yaşı 65 olmasına rağmen bu yaşta emekli olup çalışmayı bırakan kişi sayısı oldukça az. 65 ve üstü yaştaki emeklilerin bile neredeyse %50’si hala çalışıyor. Çalışmaya devam edenlerin yaklaşık yarısının en temel çalışma sebebinin maddi imkansızlıklar olduğu belirtiliyor.

Kısacası dilediğiniz zaman emekli olmaya gücünüzün yetmesi en önemli zenginlik belirtilerinden biri.

HEDEF PARA OLMAMALI

Kendi çabalarıyla milyoner olanlar ve bu insanlara gıpta edip onların yolundan gidenler arasındaki ortak nokta “zenginler”in sadece para odaklı düşünmemesidir. Bu insanlar sorun çözmeye çalışır, tutkularının peşinden koşar ya da işlerini ellerinden geldiğince büyütmeye çalışırlar.

Bir çok işadamının yaşam konforu orta halli insanlarınkinden farklı değildir.

PARAYI DÜŞMAN DEĞİL DOST OLARAK GÖRMELİYİZ

Kendi çabalarıyla milyoner olan Steve Siebold şöyle diyor: “Çoğu insanın parayla ilişkisi çok ters; parayı sanki bir düşmanmış gibi görüyor bu insanlar. Onları da anlıyorum tabii, sonuçta paranın zor kazanıldığını, elde tutulmasının daha da zor olduğunu dinleyip duruyoruz. Ama ne olursa olsun daha fazla para kazanmak istiyorsanız parayı düşmanınız gibi görmeyi bırakın ve onu en büyük müttefiklerinizden biri kabul edin.”

Zaten bilindiği üzere varlıklı insanların daha fazla kazanmalarının sebebi sorun çözmekten korkmamaları ve cesur olmalarıdır. Siebold bu konuda şöyle söylüyor: “Orta sınıf için para, hayat boyu mücadele gerektiren bir şeytandan farksızdır. Zenginlere göre ise para, en büyük özgürlük kaynağıdır. Yeterince parası olan kişi kafasını rahat tutabilir.”

Yarın korkusunu fobi olmaktan çıkarmalı ve inancımızın emrettiği gibi günü hatta anı yaşamalıyız. Bu fobi bizleri bizleri gerçekten uzaklaştırıp para biriktirme makinesi haline dönüştürür.

Paradan korkmuyorsanız hatta parayı müttefikiniz olarak görüyorsanız diğer insanlara göre zaten bir adım öndesiniz demektir.

SEVDİĞİMİZ İŞ VE KONUMDA BULUNMALIYIZ

Gelir-giderlerinizi iyi idare etmeyi öğrenirseniz sevmediğiniz bir işte, yerde veya ilişkide takılıp kalmanız gerekmez, başka maceralara yelken açabilirsiniz. Maddi durumunuzun iyi olması size birçok kapıyı açar. Kötü durumdaysanız bu kapıların çoğu yüzünüze kapanır. Paranın aracı olduğu referanslardan mümkün mertebe uzak duralım.

HER ŞEY RIZKIN ÇEVRESİNDE BİRİKMİŞTİR

İŞTE GERÇEK ZENGİNLİK

Konunun bütünlüğü ve anlaşılabilirliği için okuduğum bir eseri aktarıyorum, sizlere.”

Öyle de, rızık dahi, bütün envâıyla, mânen ve maddeten, hâlen ve kalen şükürle kaimdir, şükürle oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünkü, rızka iştah ve iştiyak, bir nevî şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvânatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor.

Hem rızık olan nimetlerde gayet güzel, süslü sûretler, gayet güzel kokular, gayet güzel tatmaklar şükrün dâvetçileridir; zîhayatı şevke dâvet eder ve şevkle bir nevî istihsan ve ihtirama sevk eder, bir şükr-ü mânevî ettirir. Ve zîşuurun nazarını dikkate celb eder, istihsana tergib eder. Nimetleri ihtirama onu teşvik eder; onunla kalen ve fiilen şükre irşad eder ve şükrettirir. Ve şükür içinde en âli ve tatlı lezzeti ve zevki ona tattırır. Yani, gösterir ki, şu lezzetli rızık ve nimet, kısa ve muvakkat bir lezzet-i zâhiriyesiyle beraber, daimî, hakikî, hadsiz bir lezzeti ve zevki taşıyan iltifat-ı Rahmânîyi şükürle kazandırır. Yani, rahmet hazinelerinin Mâlik-i Kerîminin hadsiz lezzetli olan iltifatını düşündürüp, şu dünyada dahi Cennetin bâki bir zevkini mânen tattırır. İşte rızık, şükür vasıtasıyla o kadar kıymettar ve zengin bir hazine-i câmia olduğu hâlde, şükürsüzlükle nihayet derecede sukut eder.

Altıncı Sözde beyan edildiği gibi, lisandaki kuvve-i zâika, Cenâb-ı Hak hesabına, yani mânevî vazife-i şükraniye ile rızka müteveccih olduğu vakit, o dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i bînihaye-i İlâhîyenin hadsiz matbahlarına şâkir bir müfettiş, hâmid bir nâzır-ı âlikadr hükmündedir. Eğer nefis hesabına olsa, yani rızkı in’âm edenin şükrünü düşünmeyerek müteveccih olsa, o dildeki kuvve-i zâika, bir nâzır-ı âlikadr makamından, batn fabrikasının yasakçısı ve mide tavlasının bir kapıcısı derecesine sukut eder.

Nasıl rızkın şu hizmetkârı şükürsüzlükle bu dereceye sukut eder. Öyle de, rızkın mahiyeti ve sair hademeleri dahi sukut ediyorlar. En yüksek makamdan en ednâ makama inerler. Kâinat Hâlıkının hikmetine zıt ve muhâlif bir vaziyete düşerler.

Şükrün mikyâsı kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.

Evet, hırs, şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir. Hattâ, hayat-ı içtimaiyeye sahip olan mübarek karınca dahi, güya hırs vasıtasıyla ayaklar altında kalmış, ezilir. Çünkü, kanaat etmeyip, senede birkaç tane buğday kâfi gelirken, elinden gelse binler taneyi toplar. Güya mübarek arı, kanaatinden dolayı başlar üstünde uçar. Kanaat ettiğinden, balı insanlara emr-i İlâhî ile ihsan eder, yedirir.

Evet, Zât-ı Akdesin âlem-i zâtîsi ve en âzamî ismi olan lâfzullahtan sonra en âzam ismi olan Rahmân, rızka bakar. Ve rızıktaki şükürle ona yetişilir. Hem Rahmân’ın en zâhir mânâsı, Rezzaktır.

Mektûbât, 28. Mektub, 5. Risale (Şükür Risalesi), s. 610”

Hayatınızda, seküler dünyanın capitalist aracı olan “parayı” amaç edinmeden araç edinmeniz dileğimle. Saygılarımla (Go Gitsin Kitabımdan)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir